BİZİM YUNUS
Yunus Emre... Ozan, Şair, Hak Aşığı yada Derviş... Hakkında yazılıp söylenenler belli kategorilerle Yunus'u tarife çalıştı. Biz ise bizdeki Yunus;u; Bizim Yunus'umuzu aradık yıllarca. "Bir ben vardır bende benden içeru diyerek dikkat çektiği; hepimizin içinde çağlamaya hazır bir boyuttu aslında aradığımız!...
Kıssalarını, şiirlerini, yaşadıklarını, seyr-i sülûkunu yeni bir bakış açısıyla değerlendirmeliydik.
Dağdan 40 yıl odun taşımıştı Taptuk Dergahına. Her seferinde en düzgünlerini seçiyor, eğri olanları budayarak düzeltiyor, Bu kapıdan değil eğri adam, eğri odun bile giremez diyordu.
Odun neyi sembolize ediyordu? Kapı neydi?.. Her gün gittiği ve ağaç budadığı dağ neresiydi? Neyi fark ettirmeye çalışıyordu. Bizim Yunus'umuz?!..
Yıllar sonra fark edecektik:
- Dağ; Benlik idi, Ego idi...
- Odun; Nefsine ait eğrilikleri, Beşeri istek ve arzuları, Dünyaya ait yönüydü.
- Odunu ateşe verdiği ocak Taptuk Dergahıydı. Taptuk; Razı olan demekti...
Demek; kişi nefsine ait istek-beklenti ve arzuları budadığı ölçüde Benlik Dağı eriyor, onları Rıza Ocağında ateşe verdiği kadarı ile arınıyor, olgunlaşıyor, Hakka vasıl oluyordu! Böyle anladığımızda "Ete kemiğe bürünen, Yunus diye görünen" Zat-ı Hakkı'ı seyretmek, kendimizde mevcut Özü açığa çıkarmak mümkün olacaktı.
İşte bu bakış açısının ürünü bu eser; bize bizden yakın, bizden özge, Bizim Yunus'umuzu tanımak düşüncesinden hareketle kaleme alındı. Evrene, Özüne Yunus'ça nazar etmeyi niyete alanlara selam olsun!..