HZ. ALİ'DEN HİKMETLER VE SIRLAR
ÖNSÖZ
Yeni eserimizi sizlere sunarken, önemli bir görevi yerine getirmiş bulunuyoruz.
Eserimiz, sizlere kucağımda güzel sözler demeti getirmektedir. Güzel sözlerin, İslam Dinin de önemli bir yeri vardır.
Sunmakta olduğumuz bu güzel sözler demetinin özü, konusu, dokusu, kokusu; HİKMET ve SIR doludur.
Bir kimseye hikmet verilirse, ona çok şey verilmiş olur. Çok şeyi alan kimse, sırı da anlar ise onu çok iyi saklaması gerekir.
İslam Dini de, mana ummanından gelip madde çölünü irfan suyu ile sulayan, genel anlamda sözdür. Bu söz, irfan kokulu, marifet dokulu, hikmet konulu, sır oyalı olunca artık onun tadına doyum olmaz. Zaten mana şebnemini bu türlü sözlerden başka yerde göremezsiniz.
Sözler, konuşmalar rasgele olmamalı, içinde olgun in-san yetiştiren denge unsuru bulunmalı, gönülden dile önemli şeyler getirmelidir.
İslam'ın emri budur, bu emre uyanlardan da başka türlü söz beklenemez.
Sözlerin en güzeli' Kur'an'dır. Onu, bütünüyle Hadis-i Şerifler izler, sonra da kelam-ı kibar gelir.
Kelam'ı Kibar...
Olarak bilmen sözler, evliyanın sözleridir ki, Kur'an'dan, hadis'i şeriften sonra üçüncü sırayı alır. Evliyanın kendileri için fazilet sıraları da böyledir. Bunlar, ALLAH'a çağınrlar, ALLAH'ın Resülü'ne çağırırlar, bu uğurda sözlerin güzelini söylerler. Zira evliyanın kana kana içtiği çeşme Yüce Yaradan'ın kelam sıfatı KUR'AN ile Hazret-i Muhammed Mustafa'nın kalbidir, ALLAH ona salat ve selam eylesin.
Kur'an hayat verir, can verir, zat merkezidir. Bu merkezin ilk halkası Hadis-i Şeriflerdir ki, zatı sararlar... Bu halkayı aşmadan zat merkezine girilemez...
Evliya ise, özleri ile sözleri ile zat merkezini, zat merkezini koruyan halkayı sarar. Bu sargıyı kat kat açmadan ne peygambere, ne de ALLAH'a ulaşılır.
Bu nedenle evliya ilk uğrak yendir, ilk duraktır... Hatta başvurulacak ilk makamdır. Arayan herşeyi onlarda bulur... Safayı da... Cefayı da...
İslam Dini, katı kurallara bağlı, donuk, duruk bir din değildir, açıktır, akıcıdır. özde ve sözde her an hareket halindedir. Onda maddi bir şeye saplanıp kalmak da olmaz, böyle bir şeyi onda bulamazsınız. 0, söze, konuşmaya, yeni tabiri ile diyaloga açıktır. Zira İslam Dini daima yenilik ister, yenilik de sözden başka neyle olabilir ki!..
Elbette sözü insan söyleyecektir, hemen her alanda... İnsanın bariz vasfı konuşmaktır, söylemektir. 0, yeryüzünde Allah'ın halifesidir, halife olarak konuşma emrini almıştır. Yaratan'ı konuşmuştur, Yaratanın Elçisi konuşmuştur, insan konuşmuştur. Burada;
İNSAN!.
Derken, rasgele insanı kast etmediğimizi anlamış olmalısın, kasdımız kamil, olgun, dengeli insandır. Böyle bir insan ancak Allah'ın halifesidir. Halife, ancak aldığını söyler.
Allah kelamını okuyunuz, okuyamıyorsanız, OKU'yanı dinleyiniz!...
Hadis-i Şerifleri OKUYUNUZ!.. Okuyamıyorsanız... OKU'yanı dinleyiniz!..
Kelam-ı kibar olan evliya sözlerini OKUYUNUZ!.. Oku' yamıyorsanız... OKU'yanı dinleyiniz!..
Onların konuşmalarını taklid ediniz, aynen tekrar ediniz, günü gelir... taklidiniz...tahkike döner ve... kendinizi merkez de bulursunuz...
Şunu hiç unutmayınız ki, İslam Dini'nin devamı okumakla, okutmakla, dinlemekle olacaktır. ilk emir de okumak, konuşmak, anlatmak üzerine değil mi? Bu manaya işaret olarak şu emir gelmiştir ki, önemlidir!..
Öğretici ol, öğrenici ol, dinleyici ol, olmaya ki dördüncü sırada bulunasın... HELAK olursun!..
İşte sizi dördüncü sırada bulunmaktan koruyan bir eseri Kur'an, Hadis kaynağından alınan sözler dizisidir... Değerini iyi bilelim!
Sözlerin değerini bilmek için önce sahibini tanımamız lazım... Sahibini tanımayan sözünden anlayamaz.
Yüce Allah'ı tanımayan «0» nun Yüce kelamından ne anlasın?..
Hazret-i Peygamber Muhammed Mustafa'yı tanımayan, onun sözlerin şahı hadis-i şeriflen'nden bir şey anlar mı ki.?
Söz sırasında evliyanın yerin's bilmeyen, onların söz kaynağını tanımayan, temsil ettikleri makamı bilmeyen, onlarda ki inceliği sezebilir mi?
Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, dala tutunmadan köke ulaşılmaz... İşte size dalı uzatıyoruz!.. TUTUNUN!.. Amma önce Hazreti Ali'yi tanıyın!.. ALLAH ondan razı olsun!..
Hazreti Ali, Resulüllah Efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa'nın, Mekke-i Mükerreme'den Medine-i Münevvereye göçünden 23 sene evvel doğdu. ALLAH Resulüllah Efendimize salat ve selam eylesin. Hazret-i Ali'den de razı olsun.
Hazret-i Ali, Ebu Talib'in dördüncü oğludur, Ebu Talib, Resulüllah Efendimizin amcasıdır.
Hazret-i ALİ, dünya hayatında ALLAH Resulü tarafından cennetle müjdeli on sahabeden biridir.
Hulefa-i Raşidin...
Namlar ile bilinen dört büyük halife sahabe sırasında dahi halife olarak dördüncü sırayı alır.
Hazreti-i Ali, Resülüllah Efendimize Peygamberlik görevinin verilişinin ikinci günü iman etti'. Bu vaka şöyle ol-muştur:
Resulüllah Efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa Yüce Allah'ın elçisi olduktan sonra, önce yakınlarını İslam Dini'ne davet etti... ALLAH ona salat ve selam eylesin.
Ebu Talib'in maddi sıkıntısı nedeni ile Hazret-i Ali'nin bakımım Resullüllah Efendimiz üstlenmişti!... Davet sırası Hazret-i Ali'ye geldiği zaman şöyle buyurdu.
«Ya Ali!.. İslam Dini'ni kabul et!.. Hazret-i Ali şöyle dedi
Gideyim, babama sorayım...
0 gün akşam oldu, Hazret-i Ali kendi kendine şöyle dedi,
Muhammed ne söylerse doğru söyler.
Durum böyle olduğuna göre babama ne sorayım ..?
Ertesi gün, babasına sormaya gerek görmeden İslam Dinine girdi.
İslam Dini'ne ikinci gün girmesinin nedeni buydu. Böylece Hazret-i Ali,
İlk çocuk Müslüman...
Unvanım aldı, o zaman on yaşındaydı.
İslam Dinine girişini' bizzat kendisi şöyle anlattı;
Allah Elçisi Hazreti Muhammed Mustafa, bir Pazartesi günü peygamber olduğunu açıkladı. Aynı günün ertesi Salı günü ben İslam Dini'ne girdim, onun peygamberliğine inandım.
Hazret-i ALİ, Resulüllah'ın hayatında bütün savaşlara katıldı, kafirlere karşı aslanlar gibi kılıç salladı, savaştı. Zaman zaman yara aldığı da oldu... Sadece Uhud Gazası'nda on altı yerinde yara aldığı tespit edildi.
Hicretin 40. yılında, Ramazan ayınm 10. günü sabah namazını kılarken başına kılıç vurularak şehid edlldi.
Kabrinin Necefte olduğu kuvvetle muhtemeldir. ALLAH ondan razı olsun.
Şöyle anlatırlar;
Hazret-i Ali, yaşlılık halinde etine dolgun toplu idi. Başının üst tarafında ki saçları dökülmüştü, tepesi açıktı. Boyu, kısaya yakın orta idi. Karnı genişti. Sakalı çok gürdü .. o kadar ki... iki omuzu arasını doldururdu, ağarmıştı, bakan beyaz pamuk sanırdı... 0 kadar ağarmıştı. Teni esmerdi, hem de çok esmerdi. ALLAH ondan razı ol-sun.
Hazret-i Ali'nin üstünlüğünü anlatan çokça Hadis-i Şerif gelmiştir. Onların birkaçını alacağız.
Resulüllah Efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa şöyle buyurdu, ALLAH ona salat ve selam eylesin!..
Hikmet, on parçaya bölündü, dokuzu Ali'ye verildi, kalanı da diğer insanlara pay edildi.
Resulüllah Efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa bir-gün Hazret-i Ali'nin yanma gitti, şöyle hitap etti; ALLAH ona salat ve selam eylesin!..
Merhaba Müslümanların efendisi, takva sahiplerinin önderi...
Sonra şöyle buyurdu;
Allah bana emretti ki, seni yaklaştırayım, sana ilim vereyim ki onunla dolasın...
Şu Hadis-i Şerif de Hazret-i Ali'nin üstünlüğünü anlatır;
Ben kimin efendisi isem, Ali de onun efendisidir. Allah'ım, Ali'ye dost olana dost ol, ona düşman olana da düşman ol.
Şu Hadis-i Şerif de Hazret-i ALİ içindir ki, çok önemlidir;
Ali, Kur'an'ladır, Kur'an da Ali iledir.
Şu Hadis-i Şerifi de dikkatle okuyunuz;
Ali'nin on sekiz özelliği var ki, bunların hiç biri bu ümmetten hiç kimsede yoktur.
Hazret-i Ali'yi burada az anlattık, yerimiz olaydı daha da anlatırdık. Onu sizlere sevdirmeye çalışırdık, zira onu sevmek, İslami esaslar arasındadır. Hakkında nice nice övgüler yazılmıştır ki, ciltler dolmuştur. Daha önce Tercümesini yaptığımız hadaık'ül-verdıye (NAKŞİBEDİLERİN KİTABI) adlı tercüme eserimiz, Hazret-i Ali'yi çok güzel anlatmıştır. Onu daha iyi tanımak, daha çok sevmek için okumanızı tavsiye ederiz.
Biraz da eseri tanıtalım, sevdirmeye çalışalım.
Eser, iki kısma ayrılmıştır, genel olarak Hazret-i Ali'ye alt sözlerden ve o sözlerin açıklamalarından ibarettir.
Eserin BİRİNCİ kısmına şu isim verilmiştir;
Merasid'ül-Hikem...
Bu ismi şöyle tercüme ettik:
HİKMET GÖRÜNTÜLER!..
Bu kısımda 277güzel söz vardır, 29 bölümden ibarettir. Her bölüm, Arapça bir harfle başlar ki, o bölümde geçen güzel sözlerin başı o harftir. Haliyle Türkçe tercümesinde o harfleri göremeyeceksiniz. Ancak, aslında hangi harfle başladığı bölüm başında yazılıp anlatılmıştır.
Eserin ikinci kısmına da şu isim verilmiştir.
ŞEMMETÜL-ESRAR...
Bu ismi de şöyle tercüme ettik: SIRLARIN KOKUSU...
Bu kısımda da, 100 güzel söz vardır. Burada bölümler yoktur, harf sırasına göre de yapılmamıştır.
Her iki kısımda ki sözlerin toplamı 337'dir.
Her söz çok güzel açıklanmıştır. Yerine göre şiirler getirilmiş, açıklamalar onlarla süslenmiştir.
Birinci kısımda geçen sözler, daha çok maddeye, maddi hayata dönüktür, sosyal hayatı ilgilendirir ki, Edeptir, ter-biyedir, hayatta gerekli tavsiyelerdir.
İkinci kısımda geçen sözler, maddeden çok, manaya dönüktür. İnsana mana yolunu açar, TEVHİD inancını tazeler. Orada mana sırları dile gelmiştir.
Eserin açıklamaları da güzeldir. Manisa eski şeriat ha-kimlerinden ALİ HAYDAR EFENDİNİN açıklamalardır ki, tam bir vukufla yapılmıştır. Bu zat hakkında yeterli bilgi elde edemediğimiz için sizlere tanıtamadık, bunun için üzgünüz...
Eser Manisa da basılmıştır. önce ayrı ayrı kitaplar halinde iken, sonra birlikte basılmıştır. Eser de Hazret-i Alinin sözleri Arapça geçer, şerhi ise Osmanlıcadır. Aralarında Farsça, Arapça şiir, düz yazı da girmiştir ki güzel olmuştur.
Üstte anlattığımız durum, eserin sonuna şöyle işlenmiştir:
Manisa şehri şeriat hakimi Ali Haydar yazdı. 18 Şev'val 1297..
Bu tarih, Milâdî 1879. yıldır. Daha sonra şu açıklama yapılmıştır:
Saruhan Sancağı (Manisa) Matbaasında Merasid'ül Hikem birinci, Şemmet'ül-Esrar ikinci defa olarak tab ve temsil kılınmıştır. 1 Muharrem 1299 M. 1881.
Okuyunca da göreceksiniz ki, eser oldukça güzel ha' zırlanmıştır. Bu güzelliğe güzellik katmak için çalışmalar yaptık.
Hazret-i Ali'ye ait olan güzel sözler numara sırası ile kondu, açıklamadan ayırt edilmesi için siyah yazı ile dizildi.
Açıklama yazıları, düz beyaz oldu, şiirler de değişik olmaları için italik yazı ile dizildi.
İÇİNDEKİLER dışında ESERDE İŞLENEN KONULAR ele almdı, tek tek taranmak sureti ile harf sırasına kondu. Bu işlem eserde geçen konuları kolayca bulmak için çok yararlı olacaktır.
Diğer eserlerimiz de olduğu gibi, bu eserimizde de sade dil kullandık, mümkün olduğu kadar konuşulmayan, kolay anlaşılmayan kelimeler, cümleler kullanmaktan kaçındık.
Eserin ismini de, kısaca, şöyle yazdık:
ömür yetti, bir eseri daha tamamladık, tanıttık. Şimdi sizleri eserle başbaşa bırakmanın zamanıdır.
Şunu da unutmayınız ki, bu güzel sözlerin her biri, bir başka alemin kapısını aralar, o aralanan kapılardan içeri girmedikten sonra, okumanın da pek faydası olmaz.
İçeri girmek için biraz kendinizi zorlayınız!.. Güzel şeyler, hiçbir zaman kolay elde edilemezler...
Hangi değerli maden, toprağın derinliğin de değil ki!
Bunu iyi düşünün!.. Eseri ele alıp okuduğunuz za' man...
Güzel sözler... Deyip geçmeyin.
Bunlar öyle bir ilim kaynağından gelmektedir k'ı, ALLAH'ın elçisi onun kaynağı için şöyle buyurdu:
Ben ilmin şehriyim, Ali de kapısıdır.
İşte siz, bu eseri okurken, o ilim şehr'min kapısım çal-maktasınız. 0 ulu kapıya hoş halle vanp, bir şeyler almak niyetinde olursanız, hiçbir şekilde eli boş dönmezsiniz. Zıra oraya hoş halligiden hiç kimse eliboş dönmemiştir.
Eserde ki güzel sözler bir aşkın, bir kara sevdamın meyveleridir. Onu hoşça karşılar, kucaklarsanız, mutlaka gönlünüzü ALLAH aşkı ile tutuşturan bir kıvılcım alırsınız.
Derler ki;
Resulüllah Efendimiz Hazret-i Muhammed Mustafa, Hazret'l Ali'yi yanına çağırdı. Ona bazı önemli şeyler anlattı. 0 anlattıkları arasında öyle incelik taşıyan sırlar vardır ki, dayanılır gibi değildi.
Hazret-i Ali de dayanamadı, başını alıp gitti... ıssız çölde bir kör kuyu buldu, içini döktü. Ah çekti, pohladı, ofladı, üfledi. Söylenmemesi gerekenleri orada söyledi.
Ve... o kör kuyudan bir kamış çıktı, o kamış her gittiği yerde, aynı ahları, ohları, iniltileri çıkarmaya başladı...
Ehlinin eline düştüğünde gönül sahiplerine neler söylemedi ki!
Anlayana, içindeki sırları bir bir anlattı...
0 kamış, Ney'dir!..
Ehlini bulduğunda her şeyi söylemektedir.
Acaba insan, bir kör kuyu, bir kuru kamış kadar değil mi?
Kör kuyu gönül yuvası olamaz mı.. ?
Hazret-i Ali, o günden beri konuşmaktadır, her şeyi anlatmaktadır.
Eksiğimiz nedir ki, bu sözler bizi Ney gibi inletmiyor... Hiç bir eksiğimiz yok! Hatta çok çok fazlamız var!.. Ama hatamız da var; o sözleri gönül kuyumuza indiremiyoruz, hemen bunu yapalım!
Şunu hiç unutmayalım, bu güzel sözler gönül kuyumuza inmedikçe, dil kamışı hiçbir zaman ötmez, gönlümüz şenlenmez, dertli gönülleri şenlendiremeyiz.
Şimdi sırasıdır, gönül yuvanızı açınız!..
Eserde ki güzel sözlerle o gönül yuvanızı süsleyiniz!..
Onlarda ki kokuları da içinize sindiriniz!
Her şey gönlünüzce olsun!
ALLAH'a emanet olunuz!
Abdülkadir AKÇİÇEK
19 Ramazan 1407
17Mayıs1987
BOSTANCI İSTANBUL
Eserle baş başa kalırken, kağıdın, yazının, içindeki sözlerin. cümlelerin. kelimelerin ötesinde bir şey aramaya çalışınız... Dışta kalmayınız, içeri giriniz. Herşey içtedir... dışta tek bir şey yoktur.